Mittwoch, 27. Februar 2008

Blog Kardeşliği

Düşmanın izini süreceğim derken "acaba listesi"ne bir şekilde giren Fantastic Four kazı çalışmalarımdan nasibini aldı:) Hafiye ile kaynaşmaları sonucu bir zamandır yarım göz takip ettiğim bu dörtlüyü incelemeye aldım. Sonuç: Ben bu çocuklara bayıldım!

Tetteh blog yazmayı acizlik, yazarlarını ise yalanları bezeyen mastürbatörler olarak görme eğiliminde olsa da, ben bardağın dolu tarafına bakmayı tercih ediyorum. Satır aralarında samimiyet, zeka, insani kargaşalar bulmayı, hikayeleri çözüp birbirine bağlamayı beceri sayıyorum.

Neyse efendim, tuhaf ama başıma geldi. Sabahın 6'sına kadar ilk blog günlerinden başlayarak okuduğum bu dörtlüye garip bir yakınlık duyuyorum şimdi. Herbert'tan bir makas alıp kuzucum diyebilecek; Horatio'nun (varsa) saçını çekebilecek; Mr TGM'ye beni de disco'ya götürmesini söyleyebilecek; blog'un prensesi Melo'ya Miller'ları alıp gidebilecek bir duygu durumuna evrildim (Korkmayınız, yapmicam! Ve karşılık beklemeden seviyorum sizi:)) Tetteh'in yıkıcı tavrına nasıl uyuz olduysam, bu zeki gençlerin iç kargaşalarını ve paylaşımlarını da o derece sempatik buldum.

Bence blog iyi bi şey:)


*18'li yaşlarımızda mastürbasyon kelimesini fikirsel tartışmalarda cümle içinde kullanmak bayağı havalı bi şeydi, onu hatırladım! Öyle ya hem enteldik, hem cesur. Aşmıştık canım:)

** Tetteh, Hafiye senin peşime düşen bir hayran olduğunu da ihtimaller dahilinde inceliyor. Bakmışsın kız (ben oluyorum) meraklı, arıza sever görünüyor; buradan ilgi çekmek istemiş olabilirmişsin. Bende kavgasız aşk olmazmış hem. Benim naif, mahsun prensesliğimden bahsediyor bi de; bakınız şimdi kim naif?:)

Dienstag, 26. Februar 2008

Yalanlarla Bezeli Mastürbasyon

Blog denen bu oluşum ilk çıktığı zamanlarda da şimdi düşündüğüm gibi düşünmüştüm: Blog bir nevi mastürbasyondur.

Dönem dönem ortaya çeşitli şekillerde fışkırtılan bu blog denen sayıklamaları takip etmeye başladım, ilginç geldi bana. Çevremdeki ilginç insanları da ara sıra büyük bir konstrasyonla gözlemlediğimi farkettim. İnsanların yalandan oluşmuş (ya da oluşturulmaya kasılan) imajlarını, kaygılarını ve ezikliklerini gizlemeye çalışmalarını anlamaya çalıştım. Mesela çalıştığım fabrikadaki gariban işçilerin aralarında "müdüre geçenlerde şöyle ayar verdim, baktım alttan almıyor, 'ver lan çıkışımı dedim', adam hemen yola geldi" havalarındayken; Müdür Bey gerçekten ortama geldiğinde delikanlı tavırların hemen değiştiğini gördüm. Müdür Bey geldiğinde hepsi hazırola geçmişlerdi. Mastürbasyon bitmişti.

Blog yazılarını okumak, aynı fabrikadaki işçilerin davranışlarını gözlemlemek gibi bir şey oldu benim için, ilginçti yazıların arasında gördüğüm yalanlar, kaygılar, vs. Çoğu insan da trafik kazası seyretmeyi sever, hatta eminim içlerinde kaza geçirmiş arabanın hasarı ne kadar büyükse o kadar çok mutlu olan insanlar bile vardır. Ben de bu kaza seyretme olayını anlayamam. Benim ilgimi ise davranışsal kazalar çeker.

Bir gün bu davranışsal kazalardan birinde yorum yapayım dedim ve iş kazazede tarafından burada blog yazarı olarak davet edilmeme kadar vardı. Kazazede bu yazıdan önce 'Neden Blog?' başlığıyla bir yazı yazmış. Yazının en büyük yalanı ise yazmanın kazazedenin içini organize ettiğini iddia etmesi. İlk bakışta ne kadar da ulvi bir sebep değil mi? Peki, dürüst olun ey seyirciler, hanginiz bunun ne anlama geldiğini anladı? Bence hiç biriniz, çünkü anlamı yok.

Yazdığını paylaşmak kendini kendine vaat etmek demek derken sevgili kazazedemiz umutsuz mastürbasyonunun sonlarına yaklaşıyor. Bence asıl ilgi çekici olan şey bu tarz dolu gibi görünüp aslında içi boş olan hezeyan örneklerini gözlemlemek, analiz etmek...

Benim benzerim yok, hiç günlük de tutmadım.

Banyoda Düello

Ahh hiç güleceğim yoktu:) İşte savaşmanın sonu!

Erman Toroğlu Düello adında yarışma programına başlıyormuş, iyi mi? Sen bunca karizma kas; düşmanın Tetteh, kankan Hafiye, birlikte anılacağın kişi Toroğlu olsun:)

Montag, 25. Februar 2008

Neden Blog?

Neredeyse Cin Ali yıllarından itibaren her zaman günlük tuttum. Komşunun oğluna ilk aklım kaydığında, kanlı ergenlik çatışmalarımda, kimselere anlatılmaz aşk buhranlarımda, bu dünyaya neden geldim sorgulamalarımda, kimliğimi eçiş bücüş çekiştirdiğim, yetersiz, gereksiz, başarısız, yanlız, sevgisiz, çaresiz hissettiğim hemen her anda kelimelere sığındım. Herkesin yaşamla baş etmek için geliştirdiği bir yolu vardır; ben kendimi kendime yazdım, kustum rahatladım. Ama bolca yıl geçirdim, aynı şeyleri yazmaktan sıkılarak, yine de aynı şeyi yaşamaktan kurtulamayarak.

Sonunda, şükür ki -bol kan-gözyaşı-dram geçti, büyüdüm. "Yüzüm gülüyor ama ahhh bir de içime sor" karanlıklar prensesliğini bıraktım. Yüzeyselliği kabul edemeyeceğim ama gereksiz kırılganlıklarımdan kurtuldum. Benzerlerimi buldum, kendim olarak şu dünyada kendime bir yer açmayı öğrendim.

Yazmak artık içimi kusmak değil, içimi organize etmek demek. Yazmak ve yazdığımı paylaşmak, bulduğum o kıymetli benzerlerle ilişkiyi korumak demek. Kör kuyudan farksız bu 21. yy mecrasında şans yardım ederse yeni benzerler bulmak demek. Böbürlenmek değil, böbürlenecek bir insan yaratmaya çalışmak demek. Yazmak algıların açık olması, her dönen muhabbetten üzerine düşünülecek yeni bir soru doğurmak demek. Sistemli düşünerek yanıt aramak demek. Bazen sıçmak, sıçtığını temizlemek zorunda kalmak demek. Yazmak ve yazdığını paylaşmak kendini kendine vaat etmek demek. Cesaretle. Seyirciler önünde. Herkesin motivasyonu başkadır elbet. Ben anlattığım sebeplerle buradayım. Bir de Hafiye karakteri olarak değil, kendim olarak yaşayabilmek için:)

Sevgili Tetteh,
Yazdıklarını ve yazdıklarımı çok düşündüm. Geliştirici bir düşmanın, salaklaştırıcı bir dosttan daha hayırlı olduğuna karar verdim. Madem çıktık er meydanına, hadi gel birbirimize yardım edelim. Malzeme olma bloga, sahibi ol. Sana blog'umda yazarlık teklif ediyorum.

Freitag, 22. Februar 2008

Irina Palm

Ortadirek, muhafazakar, 50 küsür yaşında, dul, anneanne. Yuvarlanıp gitmiş küçük ve mütevazi çemberi içinde, silikçe. Çöplüğünden kafasını çıkarması gerekmemiş. Bu silik yaşlıca kadının, hasta torunu için, kapısında kuyruklar oluşan "seksi el"e dönüşme hikayesi Irina Palm.

Delik bir duvar. Duvarın önünde ihtiyacı karşılansın diye sıra olan erkekler. Arkasında yaralı, şaşkın ama güçlü bir kadın. Amaca odaklanmış. Duygu ve düşüncenin gün be gün ayrışması. Yaşanan trajediyle bir insanın kimliğini bulması.

Film ile ilgili okur yorumlarını buldum çeşitli sitelerde. "İnsanın sevdiği uğruna herşeyi yapabilmesi" filmde insanları etkileyen tema gibi görünüyor. Bu film bundan çok daha fazlasını söylüyor. İzlemenizi öneririm.

Hayat, Seni Düelloya Davet Ediyorum!

Kaderin cilvesi, dün Hafiye'nin blog'unda bir dizi sanal geyik ile adını bulan ve biraz da mecburen açılagelmiş olan Düello, hayatımın yeni bir dönüm noktasına denk geldi.

Beş dakika olmadı, şirketimizin kurulumunun tamamlandığı haberi ulaştı. Bana şans dileyin arkadaşlar. Bu işten de alnımızın akıyla çıkalım:)

Düello
Her tomurcuk bir çiçeğin uykusuna,
Her çiçek bir yemişin kuşkusuna,
Her yemiş bir böceğin korkusuna,
Uykusuzca, kuşkusuzca, korkusuzca yürür.
(Özdemir Asaf)