Samstag, 8. März 2008

Benim Burada İşim Yok

Buraya (kısa) bir süredir yazıyor olmama rağmen aslında kendimi, sayıları en fazla onlu rakamlarla ifade edilebilecek okuyuculardan farklı hissetmedim. Hala da hissetmiyorum. Burada blog adı altında sergilenen gereksiz, bir o kadar da acınası ruh hali tezahürlerine daha fazla dayanamayacağım. Gereksizliğe katlanabilirim, bazen bir şey gereksiz ama eğlenceli de olabiliyor, ama hezeyanlara, mızıldanmalara katlanamıyorum. Burada gördüğüm bir üretim değil, bu blogun yazarı bir şey üretmiyor, aksine tüketiyor.

Gitarla canlı müzik çalınan bir barda, birden uzun saçlı ve sakallı bir eleman gitar çalan adamın yanına gelip mikrofonu eline alır. Meğer bu adam gitarcının çok eskiden arkadaşıymış; neyse eleman elinde mikrofonla konuşmaya başlar. Senelerce önce bu gitarcı ile birlikte sahneye çıkarlarmış, gitarcı adam gitar çalarken bu eleman da şiir okurmuş. Şimdi de bir emrivaki yapıp şiir okumak istiyormuş. (Deyip arka cebinden bir A4 kağıt çıkardı, önceden planlanmış bir emrivaki...) Şiirin adı "Akasya" idi, iğrenç bir şiirdi ve galiba bir aşk şiiri olması düşünülmüştü. Sonradan anladım ki, Akasya dediği şey aslında sevgilisiydi. Sevgilisi gibi görünen kişi de benim karşı masamda oturuyordu. Adam şiiri okudu, (nedense) insanlar da alkışladı. Şiir, şiir denilebilecek bir şey değildi, götten sıkılmış paçavra kelimeler dizisiydi. Şiiri bitiren eleman sevgilisi olduğunu düşündüğüm kişinin yanına gitti, 5 dakika daha oturup gittiler.

Neydi bu? Resmen hatunu şiirle etkilemeye çalışan bir adamın, iğrenç şiirine maruz kalmıştım, adam amacına ulaşmış (gerçi belki de ulaşmamıştır), ben ise bu adamdan, sevgilisinden, hayattan ve insanlardan 5 dakika boyunca nefret etmiştim. Abartıyor görünebilirim, ama aslında şiir okuyan adam benim kişilik haklarıma tecavüz etmişti. Benim değerli(!) zamanımı ve keyfimi kendi çıkarları için çalmıştı. Kendi kendini tatmin etmişti, kendi içini organize etmişti, kendini kendine ve akasyasına vaat etmişti.

Ben burada bir daha yazmıyorum, hatta okuyacağımı da sanmıyorum,üzgünüm.

5 Kommentare:

melontheroad hat gesagt…

sen ne ürettin peki şimdi sayın tetteh?
ayrıca şiirden hiç hoşlanmam...

Anonym hat gesagt…

Öfke özenle dikkate alınması gereken bir işaretçidir. Öfkelenen kimsenin hakkı yeniyor, gereksinimleri ve ihtiyaçları karşılanmıyor, yaşamına ilişkin bir soruna kendisi gereken önemi vermiyor, içinde bulunduğu bir ilişki uğruna değer ve inançlarından ödün veriyor ya da gelişme ve yeteneklerini ortaya koyma şansı elinden alınıyor olabilir.

Öfke buzdağına benzer. Suyun üstünde kalan duygu öfkedir, suyun altında ise kıskançlık, üzüntü, yalnızlık, itilmişlik, kaygı, hayal kırıklığı, haksızlık, anlaşılamamak gibi duygular vardır. İnsanların çoğu öfkeyi buzdağının tepesinde yaşar ve bir türlü çözümlenmemiş bu duygulara sıkı sıkı tutunur. Öfkenin verdiği mesaj ‘istediğimi elde edemiyorum’ olabilir.

Öfkeyle kalkan zararla oturur!

melontheroad hat gesagt…

öfkelendiğimizde kendimizi ve hayatımızı haklı kılmaya,en doğrusu benimki demeye çalışmaktayız bence.
her öfkelenme bir nevi kendi bildiklerinin doğru olduğunu öfkelenilen kişinin davranışlarının yanlış olduğunun dışarıya vurumu olduğu düşünürüm çoğu zaman.
bu aşağılık davranışı sergilememek için de kendimi öfkelenmemek konusunda törpülemeye çalışırım hep.

Anonym hat gesagt…

iyi de adam öfkelenmemiş ki...benim gördüğüm, yazıda bir nevi tiksinme, iğrenme hissi var. Açıkcası ben yorumları daha öfkeli ve saldirgan bile buldum...ilginç tabii...

Chandler hat gesagt…

Ben hala bu olayin burada yazmayi birakmakla ne gibi bir ilgisi oldugunu anlamaya calisiyorum. Biri bana aciklayabilir mi?